1 Aralık 2011 Perşembe

İsimsiz (bilmemkaçıncıblogyazısı) 2011



     Bugün bir cümle duydum: "Bu hafta ne kada rçabuk geçti." Araç ile yoldayken yolu izleyen adam niteliğinde varlığımı sürdürdüğüm o dakiada -her ne kadar, "evet yaaaa" dmek istesem de- bu söz öbeğine karşılık vermedim. Benim için tehlikeli olan birkaç gün geçirmekteydim ve ruh halim "haftalık" olmaya terfi etmişti. Bu hafta boyunca rutinleşmiş beğenilerimi kendime sun(a)mamaktaydım. Son zamanlarda DMB (dave matthews band), The Dead Weather, ve spesifik tercihlerde bulunarak yayın yapan birkaç internet radyosu (radiofil gibi.) ve facebook anasayfamda bulunan zevkine güvenilen arkadaşların müzik paylaşımları haricinde müzik dinlemiyor saylırım. Halet i ruhiye sonucunu çıkarmak istememekle birlikte bunun, yazıyı okuyanların sorumluluğunda olduğunu düşünüyorum. Her neyse, su dakikada kafamı dağıtan ve kıçımı kaşındıran şey, çok fazla dinleyici kitlesi olmayan ve en-kahraman olarak gördüğüm isimlerden olan Dave ile çalan grubu hiç araştırmamış olmamdır. Davul'da Carter Beauford olduğunu görmemdir, ki kendisi (bir davulcu olarak) saygı duyduğum abilerimizdendir; bir videoda kendisini bass gitar da Victor Wooten ile vuku bulan jam-session sırasında hatırlamamdır. Bu şahsiyet de bass gitara merak saldığım sıralar takdir ettiğim bir isimdi; o dönemler davul çalarken bass'lardan da inanılmaz zevk almaya başlamıştım. Hatta takdire şayan kişi ve imzalı davul setleri bazı markalar dahilinde satışta olan Steeve Smith ile bütün hünerlerini döktüğü ve bass gitar coşturması? olan bir videoda tanışmıştım. Bu iki ismin yeteneklerini, üretimlerini ve ortaya çıkan sonuçları dile getirmeye gerek bile yok. Müzikal üretimde bulunmak için çıldırdığım bu sıralarda beş-altı yıl evvel ezberimdeki isimleri hatırlamak ve bu repertuardaki bağımsız iki ismi birlikte üretim halinde görmek beni çıldırtmakla beraber, kişisel olarak 7.2 şiddetinde sarstı. Bir an, ten rengi benden çok daha koyu olan, kocaman dudaklı, saçları kıp-kıvırcık olan bir müzisyenle ve uzakdoğu üretimi bir enstrüman ile stüdyoda olmak istedim. Bu karmaşayı birim alanda özetleyecek olursam; bir yu-tub zaplamasında rastladığım yorumu translate ederek şunu derdim: "bir şeyi ne kadar başarılı yaparsanız yapın, mutlaka, yüzde 110 daha iyi yapacak bir asyalı (japon yahut çinli) vardır." Bu söze bir de kassız+zenci abileri eklemek istiyorum. Yaratıcılık ve bu konuda azimle uğraşıları bende hayranlık bırakıyor.  Burada durmak zorundayım. Budak olduğu yerde dursun, ben bu dallanan yazınsal eylemi burada bir yerde sonlandırmak istiyorum.

     Öte yandan, beni tüm bunları yazmaya iten dürtünün açığa vurulması gerekir. Dudaklarımdan bağımsız, birkaç milimetre uzağında ve yanak bölgesinde konumlanan, delice kaşınan bir uçuk çıkması ve bünyeme biraz alkol takviye etmem ile gerçekleşenlerdir üst paragraftakiler. Zaten bir tek kulağımın arkasını mundar etmedim, orasını da yazdım mı tam olacak. Düşünce toparlayıcı duvar kağıtlarına, panellere ihtiyacım olduğuna kanaat getirenler ödüllendirilecektir. Klavye bağımlılığım devam ettiği sürece aforizmalara iştigal etmem fazla uzun sürmeyecektir. Ve evet, bira içerken çok sık işiyorum.

     EDİT'ler:

     Bugün için icat önerileri:
     "Düşünce Toparlayıcı Panel." Düşüncelerin kaçıp gitmesine engel olan, duvar kağıdı olarak da kullanılabilen, esnek yapılı, yalıtkan ve reflektör dikişli bu kullnaşlı panellerin üretimi için bu blogda start verildi. İhale, sittin seneye.

     Bir başlık bulamadım, "İsimsiz (bilmemkaçıncı blog yazısı) 2011" olarak yazıyorum ancak olası başlıklar da şöyle:
     Dikkat, Kişisel (gerçekten kişisel) Müzik Zevki İçerir
     Başka Evre(n)de Tahribat
     Facebook Comment'i Olacak İken Blog Yayını Olmak
     Daldan Dala Seyahat
     İzmirli kafası
     Bknz: Alkollü Entry Girmek
     ...